ZİMMET SUÇU (TCK m. 247)

Zimmet suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinde “Özel Hükümler” başlıklı ikinci kitabın “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde kendine yer bulmuştur.

Zimmet suçuna ilişkin korunmak istenen hukuki değer devlet organlarına, kamuya/kamu görevlilerine duyulan güven olup zimmet suçu ile yargılanan kişinin muhakeme süresince sosyal ve psikolojik olarak bu durumdan etkilenmemesi adına kendisini bir avukat ile temsil ettirmesinde yarar vardır.

Zimmet Suçunun Oluşması ve Unsurları

Zimmet suçu, kamu görevlilerinin görevleri gereği zilyetliği kendisine verilmiş olan veya gözetmek sorumluluğunda olduğu mallar üzerinde görevine aykırı şekilde tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin ya da tanıdığı başka birinin zimmetine geçirmesi olarak tanımlanabilir. Kamu görevlisi, görevi dolayısıyla zilyetliği ken­di­sine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde ancak ve yalnızca görevinin gerektirdiği şekilde tasarrufta bulunabilir. Madde metninde, kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağdaşmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya başka­sının zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıştır.

Suçun hukuki konusunu belli bir ekonomik değeri olan taşınır veya taşınmaz her türlü mal ve para oluşturabilir. Suç konusu eşya, zimmet suçunu işleyen kişinin elinde görevi sebebiyle bulunmalıdır. Suça konu eşyanın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna ya da herhangi bir kişiye ait olması arasında zimmet suçunun oluşması bakımından herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bununla birlikte, zimmete konu eşyanın ekonomik değerinin az olması, hukukumuzda cezadan indirim sebebi olarak kabul edilmiştir. Öyle ki, eşyanın ekonomik değerinin azlığı yok denecek kadar az olması durumunda suçun haksızlık unsuru oluşmaması dahi muhtemeldir.

Zimmet suçu faili bakımından bir özgü suç olup ancak kamu görevlileri zimmet suçunu işleyebilecektir. Kamu görevlisi kavramından ne anlaşılması gerektiği TCK md. 6’da belirtilmiştir. Buna göre kamu görevlisi deyiminden “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” anlaşılmalıdır. Görüldüğü gibi kişinin kadrolu veya sözleşmeli personel olması zimmet suçunun failliği bakımından herhangi bir fark yaratmayacaktır. Kamu görevlisi sıfatı belirlenirken, suçun işlendiği tarih esas alınır.

Her ne kadar zimmet suçu fail bakımından özgü suç niteliği taşısa da kamu görevlisi olmayan kişiler de zimmet suçuna iştirak edebilirler. Ancak bu kişiler faillik vasfını taşımadıklarından müşterek fail olamayacak, yargılama sürecinde azmettiren ya da yardım eden olarak sorumlu tutulacaklardır. Öğretide kamu görevlisi olmayan kişilerin bizzat bu suçu işlemesi durumunda güveni kötüye kullanma suçunun oluşacağı kabul edilmektedir.

Zimmet suçu, mağdursuz suçlardan kabul edilmekte olup suçtan zarar görenin ilgili idare olduğu söylenebilecektir. Suça konu eşya bir kişiye ait olsa dahi bu durum o kişiyi mağdur yapmayacaktır, çünkü korunan hukuki değer şahsi malvarlığı değil kamu idaresinin işleyişine duyulan güvendir.

Zimmet suçuna konu eylem, kamu görevlisinin görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçirmesidir. Zimmete geçirme fiilinden anlaşılması gereken, failin suç konusu eşya üzerinde malik gibi tasarrufta bulunmasıdır. Suç konusu eşyanın mal edi­nilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi, bir başkasına satılması, verilmesi malik gibi tasarrufa örnektir. Önemle tekrarlamak gerekir ki, suç konusu eşyanın fail tarafından bir başkasına devredilmesi gibi hareketler de zimmet suçunu oluşturacaktır. Görevi sebebiyle kendisine bırakılan eşyayı kötüye kullanma veya israf etme, imha ve yok etme ise zimmet suçunu oluşturmaz, bununla birlikte belirli şartların varlığı halinde bu durumlar kamu görevlisi açısından disiplin soruşturması açılmasına sebebiyet verebilecektir. Zimmet suçu icrai davranışla gerçekleşebileceği gibi, bu suçun ihmali davranışlarla da işlenmesi mümkündür.

Zimmet Suçunun Şekli ve Suça Teşebbüs

Zimmet suçu doğrudan veya olası kastla işlenebilen bir suç olup taksirle işlenemez. Dolayısıyla kamu görevlisi, eşyanın kendine ait olduğunu düşünerek alır ancak mal başkasına ait çıkarsa zimmet suçu işlemiş sayılmayacaktır. Bu durumd TCK md. 30/1 çerçevesinde suçun maddi unsurlarında hatadan söz edilir ve faile zimmet suçundan ceza verilemez.

Suç icrai veya ihmali hareketle gerçekleştiğinde tamamlanır ve işlenmiş kabul edilir. Suç konusu eylem eşyanın zimmete geçirilmesi olduğu ve bu hareketle suç tamamlanmış sayılacağı için, zimmet suçunun teşebbüs aşamasında kalması zordur. Ancak icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüsten söz edilebilecektir.

Zimmet Suçuna Etki Eden Haller

Zimmet suçunun kanuni düzenlemesine bakıldığında, cezayı arttıran ve indiren sebeplerin sayıldığı görülecektir. Bununla birlikte etkin pişmanlık hali de suça etki eden bir diğer haldir.

  1. Hile

TCK md. 247/2 – Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Hileyle işlenen zimmet suçu, suçun nitelikli hali olup cezanın arttırılması sebebi olarak düzenlenmiştir. Hile, başkalarını aldatmaya yönelik ve aldatıcılık niteliğine sahip, hemen anlaşılmayan davranışlardır ve amacı suçun delillerini gizlemektir. Hilenin oluşması için karşı tarafın mutlaka aldanmış olması gerekmez.

  1. Kullanma Zimmeti

TCK md. 247/3 – Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir.

Zimmet suçunun malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi, kullanma zimmeti olarak ifade edilen ve daha hafif cezayı gerektiren bir nitelikli haldir. Bu nitelikli hal için suç konusu eşya önce malik gibi tasarrufta bulunmak amacıyla alınmış sonra ise iade edilmiş olmalıdır. Burada önemli olan husus zimmetin geçici olması, iade niyetinin bulunmasıdır.

  1. Değer Azlığı

TCK md. 249 – Zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.

Zimmet suçunda daha az cezayı gerektiren bir diğer nitelikli hal TCK md. 249’da düzenlenen suça konu eşyanın değerinin azlığıdır. Burada değerden kasıt, suçun işlendiği andaki malın ekonomik değeridir.

  1. Etkin Pişmanlık

TCK md. 248 – (1) Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.

(2) Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin pişmanlığın hükümden önce gerçekleşmesi halinde, verilecek cezanın üçte biri indirilir.

Etkin pişmanlık, zimmet suçunda verilecek cezayı kaldıran veya azaltan şahsi bir sebep olarak düzenlenmiştir. Pişmanlık, suç tamamlandıktan sonra gerçekleşmelidir. Failin etkin pişmanlık hükmünden yararlanabilmesi için zimmet eşyasını aynen iade etmesi veya ortaya çıkan zararı tamamen tazmin etmesi gerekmektedir. Suça iştirak halinde bu hüküm yalnızca etkin pişmanlık gösteren suç ortakları için uygulanır.

Zimmete geçirme fiilinden sonra gerçekleşen iade, TCK md. 248 kapsamında etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasını gerektirip gönüllü vazgeçme olarak nitelendirilemez.

Zimmet Suçunda Muhakeme ve Yaptırım

Zimmet suçuna ilişkin soruşturma cumhuriyet savcılığınca yapılır ve kamu davası savcılıkça hazırlanmış iddianame ile açılır. Suç haberi doğrudan kamu görevlisinin bağlı olduğu idareye verilir. Bankacılık zimmeti bakımından gecikmesinde sakınca bulunan haller hariç soruşturma ve kovuşturma kurum ve fon tarafından savcılığa başvurulmasına bağlıdır, burada özel bir muhakeme usulü öngörülmüştür.

Zimmet suçunda görevli ve yetkili mahkeme suçun işlendiği yer ağır ceza mahkemesidir. Zimmet suçu, Anayasa md. 76 uyarınca “yüz kızartıcı suç” olarak düzenlenmiştir.

Basit zimmet suçunun yaptırımı 5-12 yıl arasıdır. Nitelikli hallerin varlığı durumunda ceza yarı oranda arttırılarak verilir. Bunun dışında, suç konusu eşya mağdura veya suçtan zarar görene iade edilir. Eşyanın teslimi mümkün değilse, failin suçtan elde ettiği kazanç TCK md. 55 hükmü çerçevesinde kazanç müsaderesi olarak müsadere edilecektir.

Görüldüğü üzere zimmet suçu gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamasında özenle takip edilmesi gereken bir suç olup bu sürecin bir avukat tarafından takibi yararlı olacaktır. Zimmet suçuna ilişkin hukuki yardım ve talepleriniz için bize info@esinozatan.av.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

Yurt Dışında Boşanma

Tanıma Tenfiz Davası

 

Yurtdışında Boşanmış Bir Kişinin Türkiye’de Boşanması

 

Günümüzde sıklıkla karşılaştığımız sorulardan biri de “yurt dışında evlendim ama Türkiye’de evli görünüyorum” olmaktadır. Yurt dışında boşanma süreci geçiren kişilerin Türkiye’de bu kararı tanıtması gereklidir. Yabancı bir ülkede verilen mahkeme kararının kesin hüküm kabul edilmesini sağlamaya yönelik açılan dava tanıma-tenfiz davası olarak adlandırılır. Tanıma davası, icrası gerekmeyen hükümleri ihtiva eden mahkeme kararları için gereklidir. Tenkis davası ise icrası gereken hükümleri ihtiva eden kararlar için gereklidir.

Örneğin Almanya Mahkemelerince sadece boşanma kararı verilmiş ise boşanmanın yanında velayet, nafaka, tazminat gibi bir icrai nitelikli hüküm bulunmuyor ise tanıma davası açmak yeterlidir. Yani siz boşanma sürecini Almanya’da geçirdiniz ve Türkiye sınırları içerisinde bu kararı tanıtmak istiyorsanız Türkiye’de bu kararı tanıtmanız için tanıma davası açmanız yeterli olacaktır. Bu süreçte hak kaybı yaşamamak için Türkiye’de avukattan yardım almanız önem teşkil etmektedir.

Yargıtay kararlarında; “….Yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil olarak kabul edilebilmesi yabancı mahkeme ilamının tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tesbitine bağlıdır. Bu ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. (MÖHUK md. 34, 42) O halde kesin hüküm varlığından söz edilemez. Mahkemece yapılacak iş taraf delillerini sorup, toplamak, sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Bu yön gözetilmeden yazılı gerekçe ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” (Y. 2. HD, E. 2002/11305, K. 2002/ 12116, T. 11.11.2002)…”

 

Yurt Dışındaki boşanma kararını Türkiye’de tanıtmak için gerekli olan belgeler hangileridir?

 

  • Yabancı mahkemece verilen kararın aslı

 

  • Yabancı mahkemenin kararının kesinleşmiş olduğunu gösterir şerh veya belge

 

  • Apostil Şerhi

 

  • Yabancı mahkemenin vermiş olduğu kararın Türkçeye yeminli tercüman tarafından tercüme edilmesi ve bu tercümenin Noter veya Konsolosluktan onaylatılması

 

  • Pasaport ve nüfus cüzdanı fotokopisi

 

  • Vekaletname (Vekaletnamede vesikalık fotoğraf olması gerektiği gibi vekaletname içerisinde “yurt dışında verilmiş boşanma kararına ilişkin tanıma ve tenfiz davası açmaya, açılan davayı kabule” yetkilerinin bulunması gerekmektedir.)

 

 

 

 

BOŞANMAMI TÜRKİYE’DE TANITMAK İÇİN HANGİ MAHKEMEDE DAVA AÇMALIYIM?

 

Yetkili mahkeme MÖHUK madde 51 düzenlemesine göre belirlenir. Buna göre; davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, eğer yerleşim yeri yoksa Türkiye’de sakin olduğu yer eğer sakin olduğu yer de yoksa Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden biri yetkili olacaktır.

 

YURT DIŞINDA BOŞANMA İÇİN AVUKAT GEREKİR Mİ?

 

Önemle belirtmek gerekir ki sürecin avukat yardımı alınarak takip edilmesi zamansal anlamda olumlu sonuç doğuracaktır. Hukuki işlemler ve evrak işlemlerinin ciddi anlamla zor ve detaylı olması nedeniyle yurt dışındaki boşanmanızı Türkiye’de tanıtmanız için Türkiye’de boşanma avukatıyla görüşmeniz sizler açısından daha sağlıklı olacaktır.

 

Tanıma ve tenfiz davasıyla ilgili olarak detaylı bilgi ve hukuki danışmanlık için ofisimize;

0 545 567 01 94 telefon numasından ulaşabilir info@esinozatan.av.tr Adresine e-mail atarak görüşme sağlayabilirsiniz.

Türk Vatandaşının Yabancı Uyruklu Bir Kişi ile Evlenmesi

Yabancı ülke vatandaşı ile evlenmek isteyen Türk, evliliğin gerçekleşebilmesi için birtakım belgelere ihtiyaç duyacaktır. Aynı şekilde Türk vatandaşı ile evlenecek olan yabancının da bu belgelerden ayrı birtakım belgeler toplaması gerekmektedir.

Türk vatandaşından istenen belgeler; Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı, vesikalık fotoğraf, aile hekimi onaylı sağlık raporu gibi kolay ulaşılabilir belgelerken, ne yazık ki aynı durum yabancı için geçerli değildir.

Evlenmek İsteyen Yabancı Uyruklu Kişinin Elinde Bulundurması Gereken Belgeler

Türkiye’de bir Türk vatandaşıyla evlenecek yabancı uyruklu kişilerden istenen evlilik belgeleri aşağıdaki gibidir:

  1. Kimlik/Pasaport
  2. Vize
  3. Vesikalık fotoğraf (son 6 ay içinde çekilmiş olmalı)
  4. Sağlık Raporu (aile hekimi veya devlet hastanesinden alınacak)
  5. Bekarlık Belgesi (kişinin kendi ülkesinde evli olmadığına dair, kendi ülkesinin yetkili makamlarından talep edilecek)
  6. Evlenme Ehliyet Belgesi (hem doğum belgesi hem bekarlık belgesi alan kişilerin, ayrıca evlenme ehliyet belgesi almasına gerek yoktur, kişinin kendi ülkesinden veya ülkemizdeki konsolosluktan alınabilir)
  7. Doğum Belgesi (eğer evlenme ehliyet belgesinde kişinin anne-baba ismi, doğum yeri ve doğum tarihi bilgilerinden herhangi biri yer almıyorsa, ayrıca bu bilgilerin yer aldığı doğum belgesi istenir)

Bazı ülkeler, evlenme ehliyet, doğum, bekarlık belgesi gibi belgeleri, sadece kendi ülkelerindeki yetkili makamlarda düzenlemektedir. Türkiye’de evlenecek yabancı uyruklu kişinin, bunu kendi ülkesinin temsilciliklerinden öğrenmesi gerekmektedir.

Gerekli bu belgeler, alındıkları tarihten itibaren 6 ay süre için geçerlidir.

Yabancı makamlardan alınmış belgelerin Türkiye’de geçerli olabilmesi bazı şartlara bağlıdır. Bunlar; belgenin Türkiye’de resmi evrak olarak kabul edilmesi için gereken apostil işlemi ile noter onaylı Türkçe tercümesinin teminidir. Alınan belge, apostil edilmiş ise, belgenin noter onaylı Türkçe çevirisinin yapılmış olması yeterli olacaktır. Ayrıca belge, Türkiye’nin dış temsilciliğinin bulunduğu bir ülkeden alınıyorsa, bu belge ile çevirisi Türkiye’nin dış temsilciliği tarafından onaylanmışsa belgeler başka bir işleme tabi tutulmadan kabul edilir.

Türkiye’de apostil düzenleyen makamlar; illerde valilikler, ilçelerde kaymakamlıklardır. İşlemlerini merkez ilçede gerçekleştiren çiftler belgelerini valilikte, ilçelerde gerçekleştirenler ise kaymakamlıklarda onaylatmalıdır.

EVLİLİK YOLUYLA TÜRK VATANDAŞLIĞININ KAZANILMASI

Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığı, yabancılara tanınmış vatandaşlık kazanma yollarından biridir. Ancak yalnızca bir Türk vatandaşı ile evli olmak, kişiye doğrudan Türk vatandaşlığı kazandırmayacaktır. Vatandaşlığın kazanımı için kanunda birtakım şartlar aranmıştır.

Bu şekilde vatandaşlık kazanımına ilişkin şartlar, 5901 sayılı Vatandaşlık Kanunumuzun 16. maddesinde açıkça sayılmıştır. Buna göre;

(1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir. Başvuru sahiplerinde;

  1. a) Aile birliği içinde yaşama,
  2. b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama,
  3. c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama, şartları aranır.

(2) Başvurudan sonra Türk vatandaşı eşin ölümü nedeniyle evliliğin sona ermesi halinde birinci fıkranın (a) bendindeki şart aranmaz.

(3) Evlenme ile Türk vatandaşlığını kazanan yabancılar evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde evlenmede iyiniyetli iseler Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.

İşte bu şartları taşıyan kişiler, ilgili mercilere başvuruda bulunarak evlenme yoluyla Türk vatandaşlığı kazanabilirler.

Başvuru Usulü ve Gerekli Belgeler

Başvurular yurt içinde yerleşim yerinin bulunduğu valiliğe, yurt dışında ise dış temsilciliklere yapılacaktır. Başvuruyu yapacak kişi vekaleten temsil edilecekse, vekaletnamede mutlaka bu hususta özel yetki bulunmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, posta yoluyla yapılan başvuruların kabul edilmeyeceğidir.

Başvuru işlemlerinde kişilerin yabancı kimlik numarası esas alınır. Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancıların başvuru sırasında ibraz ettikleri yabancı makamlardan alınan diploma, pasaport gibi belgelerin Türkçe tercümeli ve noter tasdikli olması yeterlidir.

Başvuruda bulunacak kişilerin başvuru formunu doldurması zorunludur.

Başvuru formu:

https://www.nvi.gov.tr/kurumlar/nvi.gov.tr/mevzuat/nufusmevzuat/Formlar/Vatandaslik/Vat6_Evlenme.pdf

Bunun dışında başvuru sırasında istenen belgeler;

  1. 2 Adet 50×60 mm boyutunda beyaz fonda, desensiz ICAO tarafından belirlenen ve makinede okunabilen biyometrik fotoğraf
  2. Hangi devlet vatandaşı olduğunu gösterir pasaport veya benzeri belge,
  3. Vatansız ise buna ilişkin usulüne göre onaylanmış belgenin noter tasdikli Türkçe tercümesi,
  4. Tescile esas olacak şekilde tüm kimlik bilgilerini gösteren usulüne göre onaylanmış belgenin noter tasdikli Türkçe tercümesi,
  5. Yerleşim yeri Türkiye’de bulunuyorsa en son tarihli ikamet tezkeresi,
  6. Herhangi bir suç nedeniyle hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunuyorsa onaylı bir örneği,
  7. Başvuru sahibinin doğum tarihinin ay ve günü bulunmuyorsa, bu durumu ispata yarayacak ülkesi yetkili makamlarından alınmış ve usulüne göre onaylanmış belgenin noter tasdikli Türkçe tercümesi veya 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 39 uncu maddesi gereğince Temmuz ayının birinci günü olarak tamamlanmasını kabul ettiğine dair imzalı beyanı,
  8. Hizmet bedelinin Maliye veznesine yatırıldığını gösterir makbuz, olarak sıralanabilir.

Yerleşim Yeri

Türk vatandaşıyla evlenen kişinin vatandaşlık kazanabilmesi için Türkiye’de ikamet ediyor olması şartı aranmaz. Evlilik Türkiye dışında bir yerde sürüyor olabilir, bu durumda yine 3 yılın geçmesiyle kişinin vatandaşlık için başvuru hakkı doğacaktır.

EVLİLİĞİN SONLANMASI

Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığı kazanan kişinin iyi niyetli olması halinde evliliğin boşanma yoluyla sona ermesi durumunda vatandaşlık statüsünü kaybetmez. Ancak, kişi kötü niyetli ise boşanma sonucunda vatandaşlık statüsünü de kaybedecektir. Burada bahsedilen kötü niyet, boşanmada yabancı eşin kusurlu olması değil, vatandaşlık almak için sahte evlilik yapıp yapmamasıdır. Sahte evliliğin ispatı halinde kişi kötü niyetli sayılacak ve vatandaşlığı iptal edilecektir.

Evlenmenin boşanma yerine butlan ile iptali halinde de Türk vatandaşlığının devam etmesi, kişinin iyiniyetli olmasına bağlıdır. Vatandaşlığı kazanmış olan kişi iyiniyetli ise, vatandaşlık statüsü devam eder.

Evliliğin ölüm yoluyla sonlanması halinde, 3 yıl dolmasına rağmen vatandaşlık başvurusunda bulunmamış kişi için halen başvuru mümkündür. Bu durumda, aile birliğinin devamı şartı aranmaz. Vatandaşlığı önceden kazanmış kişi için Türk vatandaşı eşin ölümü vatandaşlık statüsünü kaybettirmez.

Görüldüğü üzere yabancı uyruklu kişinin Türk vatandaşı ile evlenmesi ve bunun akabinde vatandaşlık kazanması birtakım sıkı usul kurallarına tabidir. Bu sebeple, başvuru işlemlerinin eksik veya yanlış yapılması kişinin vatandaşlık statüsü kazanma sürecini uzatabilecek, en nihayetinde hak kayıpları oluşabilecektir. Vatandaşlığa ilişkin işlemlerin bu konuda bilgili bir avukat tarafından yapılması kişinin yararına olacaktır. Evlilik ve vatandaşlık kazanma konularında hukuki yardım ve talepleriniz için bize info@esinozatan.av.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

Ceza Yargılamasında Hukuka Aykırı İfade Alma İşlemi

Ceza hukukunda ifade alma kurumu, soruşturma ve kovuşturmanın kaderini belirleyecek önemli kavramların başında gelmektedir. İfade alma kavramı, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nde tanımlanmıştır. Buna göre ifade alma, “şüphelinin kolluk görevlileri veya cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini” ifade etmektedir.

İfade Alma İşlemine Katılacak Kişiler

İfade almanın konusunu işlendiği iddia edilen suçun şüphelisi oluşturur ve ifade alma işlemi yalnızca soruşturma evresine ilişkindir. Bununla birlikte, ifade alma işleminde ifadesi alınan kişi kadar, ifadeyi kimin aldığı da kritik önem arz etmektedir. Yetkili olmayan kişi tarafından alınan ifade, hukuka aykırı sayılacaktır.

Hukukumuzda ifade alma işlemi; savcılık veya polis, jandarma gibi kolluk görevlileri tarafından yerine getirilmektedir. İşlendiği iddia edilen suçun ve mağdur ve şüphelilerin niteliğine göre ifade almaya yetkili merci belirlenecektir. Alınan ifadenin hukuka aykırı olmaması bakımından ifade alan merciin yetkili merci olması en az ifadenin içeriği kadar önemli ve kritiktir.

İfade Alma İşleminin Amacı

Ceza yargılamasına konu her işlem gibi ifade almanın da amacı gerçeği aydınlatmaktır. Bununla birlikte ifade alma şüpheliye yönelik olması sebebiyle bir nevi savunma aracı görevi de görmektedir. Bu nedenle ifade almanın hukuka aykırılığı, savunma hakkını doğrudan kısıtlama riskini içerisinde barındırır.

İfade Almada Yasak Usuller

İfade almada yasak usuller, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İfade Alma ve Sorguda Yasak Usuller” başlıklı 148. maddesinde düzenlenmiştir.

MADDE 148 – (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.

(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.

(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.

(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.

(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.

Görüldüğü üzere ifade almayı hukuka aykırı hale getiren eylem ve işlemler örnekseme yoluyla mevzuatımızda açıkça sayılmıştır. Kısaca bu hallere tek tek değinmek gerekirse, öncelikle beyanın özgür iradeye dayanmaması hali üzerinde durulmalıdır. İfade sonucu alınan beyan şüphelinin özgür iradesine dayanmalıdır, kötü muamele, işkence, ilaç verme veya hukuka aykırı başka bir yöntem ile alınmış beyan; şüpheli veya sanığın sonradan rıza vermiş olması durumunda dahi delil olarak değerlendirilemez.

İfade alma bakımından işkence yasağı vurgusu da yapılmadan geçilmemelidir. Zira işkence, ifade sonucu alınan beyanı doğrudan ve doğal olarak hukuka aykırı hale getirirken aynı zamanda Türk Ceza Kanunu kapsamında suç da teşkil etmektedir. TCK md 94 uyarınca işkence, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar olarak tanımlanmıştır.

Hukuka aykırı bir diğer hal, ifade sonucu kanuna aykırı bir vaatte bulunulmasıdır. Vaat eden kişinin yetkisini aşan vaatler, hukuka aykırı sayılacaktır. Burada önemli olan verilen vaadin iradeyi etkileyecek nitelikte olmasıdır, bunun dışında yemek veya kahve gibi küçük hoşluklar ifadeyi doğrudan hukuka aykırı hale getirmez.

İfade alma işlemine katılacak kişiler bakımından, kollukça alınan ifadede şüphelinin müdafisi (avukat) bulunmaması halinde, sanık tarafından mahkemede doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacaktır. İfade alma işleminde avukatın bulunması, şüphelinin haklarının korunması bakımından çok büyük bir önem arz etmektedir. İlgilinin ifadesinin ikinci kez alınması zorunluysa, ifadeyi ancak cumhuriyet savcısı alabilecektir.

Yukarıda da bahsedildiği üzere ifade almayı usulsüz ve hukuka aykırı hale getiren eylem ve işlemler bunlarla sınırlı olmayıp örnekseme yoluyla sayılmıştır. Şüphelinin hak kaybı yaşamaması ve savunma hakkını etkin bir şekilde kullanabilmesi için ifade verirken yanında alanında bilgili bir avukat bulunması faydalı ve gereklidir. İfade verme ve diğer hukuki yardım ve talepleriniz için bize info@esinozatan.av.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

Yabancı Şirketin Türkiye’de Şube Açması

Türkiye’de şube açma isteğinde bulunan yabancı şirketin, ilk olarak sermayesi paylara bölünmüş olması şarttır. Bu şirketler anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerdir.

Yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubeleri yerli ticari işletmeler gibi tescil edilir.  Açılacak şubeler için Türkiye’de yerleşik bir ticari mümessil atanır. Eğer birden fazla şube varsa bunlar da Türkiye’deki ticari bir işletmenin şubeleri gibi tescil edilir.

Yabancı şirketlerin Türkiye’deki şubeleri, merkezlerinin bulunduğu yer ile şubenin bulunduğu yerin adını eklemek suretiyle kendi merkezlerinin unvanını kullanmak zorundadır. Eğer şirket merkezinin unvanı değiştirilecekse, şubenin unvanı da değiştirilmelidir.

Şube ve merkezin aynı gerçek veya tüzel kişiye ait olması gerekmektedir. Şube ve merkezin faaliyet konuları benzer ya da aynı olmalıdır. Şubelerin, merkezden ayrı olarak bulundukları yerin ticaret ve sanayi odasına kaydolma zorunlulukları vardır.

Prosedür

Yapılması gereken ilk işlem, Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Ticaret Bakanlığından şube kuruluşuna ilişkin  izin  almaktır.

İkinci olarak Ticaret Odasına ve ardından Ticaret Siciline kayıt gerçekleştirilir.

İki işlemi tamamladıktan sonra şube kurulmuş olur. Bundan sonra yabancı sermayeli şirket şubelerinin Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğüne şu başvuruları yapmaları gerekir:

  • Sermaye hesabına yapılan ödemelerle ilgili bilgileri yönetmelik ekinde yer alan formlara göre ödemeyi takip eden 1 ay içerisinde bildirmeleri şarttır.
  • Hali hazırdaki ortakların yaptıkları hisse devirleri gene yönetmelik ekinde yer alan formlara göre hisse devrini takip eden 1 ay içerisinde bildirilmelidir.
  • Şubelerin sermaye ve faaliyetlerine ilişkin bilgileri gene yönetmelik ekinde yer alan formlara göre yıllık olarak en geç Mayıs sonunda bildirmeleri gerekir.

Gerekli Belgeler

Şube açma prosedürü için birtakım belgelerin toplanması zorunludur. Gerekli evraklar arasında yabancı Devlet mercilerinden alınan belgelere aynı zamanda apostil şerhi işlemi uygulanmalıdır. Ticaret Bakanlığına başvurmak için gerekli belgeler şunlardır:

  1. Dilekçe: Şirket veya vekili tarafından imzalanmış olmalıdır. Şirketin unvanı, kuruluş tarihi, uyruğu, sermayesi, Türkiye vekilinin adı, soyadı, adresi ve uyruğu, vekilin Türkiye sınırları dâhilinde yapacağı işlerde kanun ve mevzuat hükümlerine uyacağına yönelik taahhüt, şubenin adresi, şubenin faaliyet konusu, şubenin sermayesi bilgileri dilekçede yer almalıdır.
  2. Şirketin yetkili organının şube açma kararı: Asıl ve tercüme (birer nüsha)
  3. Şirket ana sözleşmesi: Asıl ve tercüme (birer nüsha)
  4. Şirketin nerede, ne zaman ve hangi devletin kanunlarına göre kurulduğuna ilişkin kayıtları içeren kuruluş evrakı ile halen faaliyetini sürdürdüğüne dair faaliyet belgesi: Asıl ve tercüme (birer nüsha)
  5. Türkiye vekilinin vekâletnamesi: İhtiyaç duyulacak diğer hususların yanında, özellikle aşağıdaki hususları kapsayacak şekilde asıl ve tercüme (ikişer nüsha): Şirket ana sözleşmesinde gösterilmiş olan işlemleri yerine getirme, şirketi temsil etme, şirket adına yapılacak işlerden doğacak davalarda şirketi davacı, davalı ve üçüncü şahıs sıfatı ile tüm mahkemelerde temsil etme, Türkiye’den geçici olarak ayrılması durumunda, sahip olduğu yetkilerle vekil tayin etme, merkez şubeye bağlı olarak açılacak tali şubelere vekil tayin etme konularında yetkili bulunduğunun belirtilmesi gereklidir.

Bunun yanında yabancı şirketlerin Türkiye’deki ticari işletme şubelerinin açılışı da çoğu zaman şube açılışı ile birlikte gerekir. Bunun için Ticaret Sicil Memurluğuna başvurulur ve gereken belgeler şu şekildedir:

  1. Dilekçe: Dilekçeyi şube imza yetkilisi imzalamalıdır. Vekaleten imzalanmış ise vekaletname gerekir. Dilekçede bağlı olunacak vergi dairesi belirtilir. Dilekçede şubenin; unvanı, sermayesi, merkezi, açılış tarihi, faaliyetin konusu (NACE kodu) yer almalıdır.
  2. Kuruluş bildirim formu: Bu form taslak bir metindir. İşyerine, mükellefiyete, kuruculara ve organlara, temsilcilere ve vekillere ilişkin bilgiler yer alır.
  3. Oda kayıt beyannamesi: Yetkililerin fotoğrafı ve imzası olmalıdır.
  4. Şirket sözleşmesinin onaylı örneği ve Türkçe çevirisi: Şirketin merkezinin bulunduğu Devlet noterleri tarafından onaylanmalıdır. O ülkedeki Türk Konsolosluğuna veya bu konudaki uluslararası anlaşmalar çerçevesinde onaylatılmalıdır.
  5. Şirket merkezinin yetkili organının şube açmaya ve temsilci atamasına ilişkin kararı (Türkiye’de yerleşik tam yetkili): 3 nüsha olarak verilir. Şirket sözleşmesi ile aynı işlemler yapılmalıdır (yabancı ülke noter onayı ve konsolosluk onayı).
  6. Şube ile ilgili temel bilgilerin yer aldığı beyannamenin apostil şerhli ve noter onaylı tercümesi: 3 nüsha olarak verilmelidir. Merkezin; unvanı, türü, işletme konusu, sermayesinin tutarı ve türü, kuruluş tarihi, sicil numarası, tabi olduğu hukuk, AB üyesi olup olmadığı, web adresi, aynı bilgilerin şube için olan hali, şube temsilcilerinin kimlik bilgileri ve yerleşim yeri yer alır.
  7. Şirketi tam yetkili olarak temsil edecek kişi veya kişilere verilen vekaletnamenin aslı ve tercümesi: Eğer bu belge yurtdışında düzenlenmişse o ülke noteri tarafından onaylanmalı ve Türk konsolosluğu tarafından da tekrar onaylanmalıdır.
  8. Şubeyi temsil edecek olan kişilerin imza beyannameleri: Türk Ticaret Kanunu madde 40’ta yer alan kurallara göre düzenlenmiş olmalıdır.
  9. Yabancı uyruklu müdürün onaylı pasaport sureti ve Türkiye’de ikamet etmekteyse onaylı ikamet tezkeresi: Şubeye, Türkiye’de yerleşik en az 1 müdür atanması zorunludur.
  10. Şirketin merkezinin bulunduğu Devlet hukukuna göre yabancı ülkede şube açmak için gereken şartların yerine getirildiğine dair o Devletin resmi makamlarından alınan belge ve apostil onaylı tercümesi (noter onaylı): Yukarıda “şube ile ilgili temel bilgilerin yer aldığı beyanname” olarak belirttiğimiz evrakta merkezin bulunduğu kaynak ülke hukukunun, şube açacak şirket için tescilde aradığı şartların yerine getirildiğinin ve şubenin tescili için ibrazı gerekli olan belgeler ibraz edilirse burada saydığımız yetkili makam yazısına gerek yoktur.
  11. Merkezin bulunduğu Devlette şubenin tescili için gerekli tüm belgeler
  12. Potansiyel vergi numarasını gösteren ekran görüntüsü: MERSİS sistemi ya da internet vergi dairesi üzerinden alınır.

Şubeye Bağlı Başka Şubeler

İlk açılan şubeye bağlı olan bu şubeler, ikincil şubelerdir. Bu şekilde başka şubeler de açılmak isteniyorsa Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İç Ticaret Genel Müdürlüğüne başvuru yapıp bu şubeler için gereken izinleri almaları gerekir.

Diğer şubelerin açılması için gereken başvuru öncesinde şu belgelerin toplanması gerekir:

  1. Şirket merkezi yahut Türkiye vekili tarafından düzenlenecek vekâletnamenin asli ve tercüme edilmiş 2 nüshası (noter onaylı olmalıdır).
  1. Eğer vekil yabancı uyruklu ise, ikamet belgesi.

Görüldüğü üzere yabancı şirketlerin Türkiye’de şube açması ve işletmelerini büyütmesi sıkı şekil kurallarına tabidir. Bu nedenle söz konusu işlemlerin bu konuda deneyimli kişiler nezdinde yapılması hak kayıplarını önleyecektir. Türkiye’de şube açma ve yeni işletme kurma gibi hukuki yardım ve talepleriniz için bize info@esinozatan.av.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Satın Alınan Taşınmaz Üzerinde İhtiyaç Sebebiyle Tahliye

İçerisinde hali hazırda kiracı bulunan taşınmazı satın alan yeni malik, kira sözleşmesinin doğrudan tarafı haline gelmektedir. Bu sebeple yeni ev sahibi, önceki ev sahibinin kira sözleşmesinden dolayı sahip olduğu haklara kendiliğinden sahip olmuş olacaktır.

Konut ve çatılı işyeri kiralarında kira sözleşmesinin sona ereceği hallerden biri, taşınmazı satın alan yeni malikin gereksinimidir. Bu husus kanuni dayanağını TBK md. 351’de bulmuştur. Buna göre; “Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir.”

Hükümde dikkat edilmesi gereken husus, yeni malikin 1 ve 6 aylık süreleri kaçırmaması gerektiğidir. İhtiyaç sebebiyle taşınmazda oturmak isteyen yeni ev sahibi, taşınmazı satın aldığı tarihten itibaren 1 ay içerisinde bu hususu kiracıya ihtar çekerek bildirmek zorundadır. Satış üzerinden 6 ay geçmeden, sözleşme dava ile sona erdirilemez. Yani tahliye davası açılması için 6 ay beklenmelidir.

1 aylık süre bakımından, yalnızca gönderim değil; bu ihtarın aylık süre içerisinde kiracıya ulaşması şartı da aranır. Bu bakımından sürelerin kaçırılmaması hususu ileride açılacak dava açısından büyük önem arz etmektedir. İade edilen tebligat, bildirim yerine geçmez.

1 aylık bildirim ve ihtar süresine uyulmasına takiben, ihtarı yerine getirmeyen kiracı aleyhine tahliye davası açmak gerekecektir. Bu noktada, taşınmazın satın alınmasından itibaren 6 ay geçmesini beklemeden dava açmamak gereklidir. Aksi halde dava reddedilecektir.

İhtiyaç sebebiyle tahliye için, yeni malikin ihtiyacının samimi, gerekli ve zorunlu olması gerekir. Sürelerin kaçırılması yeni maliki hukuki olarak haksız duruma düşürebileceğinden, buna benzer uyuşmazlıkların avukat eliyle takip edilmesi ev sahibinin yararına olacaktır.

İhtiyaç sebebiyle tahliye başta olmak üzere kira ve taşınmazlara ilişkin konularda hukuki yardım ve talepleriniz için info@esinozatan.av.tr adresinden bizlere ulaşabilirsiniz.

 

ÖRNEK İHTARNAME

 

İZMİR … NOTERLİĞİNE

 

İHTAR EDEN          : ……………………….(T.C. Kimlik No:…………..)

Adres

KARŞI TARAF        : ……………………….(T.C. Kimlik No:…………..)

Adres

KONU                        : Kiracı olarak oturduğunuz taşınmazı …/…/… tarihinde satın almış olduğumdan …/…/… tarih itibariyle kiralanan taşınmazın ihtiyaç nedeniyle tahliye edilmesine dair ihtardır.

AÇIKLAMALAR    :

Sayın Muhatap,

Kiracı olarak oturduğunuz taşınmaz, …/…/… tarihinde tarafımca satın almış olup Tapu fotokopisi ekte bilginize sunulmuştur.

Halihazırda kirada oturmam, ……… şehrinde herhangi bir konutumun olmaması ve sürekli ve zorunlu ihtiyaç nedeniyle kira sözleşmesi yenilenmeyecek olup başkaca herhangi bir ihtar ve ihbara gerek olmaksızın kayıtsız ve şartsız olmak suretiyle işbu ihtardan itibaren 6 ay içinde kiracı olarak bulunduğunuz taşınmazı ve içinde bulunan demirbaş eşyaların size teslim edildiği halde ve sağlam olarak teslimi ile taşınmazı tahliye etmeniz; muaccel olan aylık kira bedelini tarafıma ait TR………………..…..Iban nolu banka hesabına yatırmanız; aksi takdirde aleyhinize “ihtiyaç nedeniyle tahliye davası” açılacağı, yargılama gideri ile diğer tüm masrafların işleyecek yasal faiz ile birlikte tarafınıza yükletileceği hususları İHTAR OLUNUR.

Sayın Noter, iş bu ihtarname üç nüshadan ibaret olup; bir suretinin karşı tarafa tebliğini, tebliğ şerhi taşıyan bir suretinin tarafıma verilmesini, diğer suretinin dairenizde saklanmasını saygılarımla talep ederim. …/…/…

İHTAR EDEN

………………..

HMK md. 400 – Delil Tespiti İstenebilecek Haller

HMK md. 400 – Delil Tespiti İstenebilecek Haller

(1) Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir.

(2) Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır.

 

DELİL TESPİTİ

Yargılama içerisinde veya dava yoluna başvurulmadan önce, bu süreçte işe yarayacak ancak derhal tespit edilmezse delil değerini yitirebilecek veya ortadan kaybolabilecek birtakım hususlar mevcut olabilir. Delil tespiti, ileride açılacak bir davada ileri sürülmek istenen delillerin veya hali hazırda süregelen bir dava içerisinde henüz incelenme sırası gelmemiş delillerin tespit edilerek yargılama açısından güvenceye alınması amacıyla getirilmiş bir kurumdur. Bu sayede deliller önceden tespit edilerek delil değeri emniyet altına alınır ve ileride kullanılabilecek bir belge oluşturulmuş olur.

Dikkat edilmesi gerekir ki, delil tespiti tespit davası ile karıştırılmamalıdır. Şöyle ki, tespit davası kendi başına bir dava konusunu oluştururken; delil tespiti yalnızca dava içerisinde kullanılacak delillere ilişkindir.

Delil tespiti, mahkeme tarafından yapılır. Ancak mahkeme kendiliğinden delil tespiti yapılmasına karar vermez, bunun için taraflardan bir talep gerekir. Delil tespitinin yapılabilmesi belirli birtakım şartlara bağlanmıştır.

 

DELİL TESPİTİNİN ŞARTLARI

Delil tespiti yapılabilmesi için bazı önemli şartlar bulunmaktadır. Bu şartların bulunmaması, ileride delil tespitine itiraz konusu oluşturabilecektir.

Her şeyden önce, delil tespitinin istenebilmesi için taraflar arasında çekişmeli bir vakıanın, bir uyuşmazlığın olması zorunludur.

Delil tespiti, yalnızca henüz inceleme sırası gelmemiş deliller için istenebilmektedir. Dava açılmadan öncelikle ve direkt delil tespiti istenebilirken, dava sırasında henüz incelenme sırası gelmemiş deliller için de istenebilmesi mümkündür. Zaten inceleme sırası gelen bir delilin incelenmesi delil tespiti niteliğinde olmayıp bizzat delilin incelenmesi olacaktır.

Delil tespiti için aranan bir diğer şart, her usul işleminde olduğu gibi hukuki yarardır. Delil tespitini talep eden tarafın bunu istemesinde mutlaka bir hukuki yarar bulunmalıdır.

İşte bu şartlar çerçevesinde, her türlü delilin tespitini mahkemeden talep etmek mümkündür. Örneğin, işyerinde yangın çıkan bir restoran sahibinin; mevcut hasara ilişkin delil tespiti yapılmasını mahkemeden talep etmesi mümkün olabilecektir.

 

DELİL TESPİTİNDE GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

Henüz ortada açılmış bir dava yoksa delil tespitini yapacak mahkeme esas hakkında yargılamada bulunacak mahkeme veya tespit edilecek delilin bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesidir.

DELİL TESPİTİNDE USUL

Delil tespiti, mahkemeden dilekçe ile istenir. Talepte bulunan kişi, mahkemece belirlenen tespit giderlerini henüz işlem yapılmadan avans olarak yatırmak zorundadır. Mahkeme öncelikle delil tespiti için gerekli şartların bulunup bulunmadığını inceler. Talep haklı bulunursa, bu hususta bir karar verilir ve bu karar talep ile birlikte karşı tarafa tebliğ edilir. Tespitin nasıl yapılacağı da bu kararda belirtilir. Delil tespiti, basit yargılama usulüne tabidir.

Delil tespiti bir eşyaya ilişkinse mahkemece eşyanın bulunduğu yerde keşif yapılmak suretiyle delil tespitinde bulunulur. Ancak delil tespiti bir tanığa ilişkin de olabilir. Bu durumda mahkemece tanığın dinlenmesi suretiyle delil tespiti yapılır.

Delil tespiti sonucu bir bilirkişi raporu düzenlenebilir. Tespit talebi dilekçesi, mahkeme kararı, tespit tutanağı ve bilirkişi kararının bir örneği mahkemece karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf bir hafta içinde itirazlarını bildirebilir. Bunun dışında tespit kararına ilişkin kanun yolları kapalıdır.

Delil tespitine itiraz, tespiti yapan mahkemece değerlendirilir. Delil tespiti dosyası, asıl dava dosyasının eki niteliğindedir ve onunla birleştirilir. Dolayısıyla delil tespitinin doğru bir şekilde talep edilmesi ve bu sürecin doğru yönetilmesi asıl dava açısından kritik önem arz etmektedir. Bu nedenle, gerek delil tespitinin gerek tespite konu delilin kullanılacağı esas davanın uzman bir avukat tarafından yürütülmesi talep eden yararına olacaktır.

Delil tespiti ve diğer konularda hukuki yardım ve talepleriniz için info@esinozatan.av.tr adresinden bizlere ulaşabilirsiniz.

Mirasta Saklı Pay Nedir?

Hukukumuzda kişinin taşınır taşınmaz malları üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkisini sınırlandıran birtakım haller mevcuttur. Türk miras hukuku kapsamında bu tasarrufları sınırlandıran başlıca hallerden biri de mirasçıların miras üzerindeki saklı paylarından ileri gelmektedir.

Türk Medeni Kanunumuzun tasarruf özgürlüğünü düzenleyen hükümlerine göre, mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiçbiri yoksa mirasbırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.

Miras hukukunda saklı pay, mirasbırakan kişinin mirasçılarının haklarına tecavüzün önlenmesi için geliştirilmiş bir kavramdır. Saklı pay, yasal miras payının bir kısmını oluşturur ve yalnızca mirasbırakanın yasal mirasçıları için mevcuttur. Saklı pay sahibi olan mirasçıların, miras üzerindeki bu payı mirasbırakan eliyle dahi ortadan kaldırılamaz.

SAKLI PAYLI MİRASÇILAR KİMLERDİR?

Saklı pay sahibi mirasçılar, Türk Medeni Kanununda sınırlı bir şekilde sayılmıştır. Buna göre bu kişiler,

  1. Mirasbırakanın altsoyu yani çocukları,
  2. Sağ olmaları halinde mirasbırakanın üst soyu yani anne ve babası,
  3. Mirasbırakanın eşi

olarak sayılabilir.

MİRASÇILARIN SAKLI PAY ORANLARI

Türk Medeni Kanunumuz uyarınca mirasçıların saklı pay oranları aşağıdaki gibidir:

  1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
  2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
  3. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.

Saklı pay oranları, yasal mirasçılara ve mirasçıların sayısına göre somut olaylarda değişiklik göstermektedir. Bu nedenle her somut olay için saklı pay oranları hassas bir şekilde ayrıca hesaplanmalıdır.

Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de, kardeşlerin günümüz hukukunda saklı pay sahibi mirasçılar arasında sayılmamış oluşudur.

SAKLI PAYIN İHLAL EDİLMESİ HALİNDE TENKİS DAVASI

Mirasbırakan, ölümünden önce ölüme bağlı tasarruf veya başka bir tasarruf işlemi ile saklı paylı mirasçıların saklı paylarını zedeleyecek bir işlemde bulunursa, saklı paylı mirasçılar; mirasbırakanın saklı payı aşan kısma ilişkin tasarruflarını etkisizleştirmek amacıyla tenkis davası açabilir.

Tenkis davasının açılabilmesi, mirasbırakanın ölmüş olması şartına bağlıdır. Davayı açma yetkisi yalnızca saklı paylı mirasçılara mahsustur. Bu nedenle miras hakkının zedelendiğini düşünen ancak yasal olmayan diğer mirasçılar için tenkis davasında davacılıktan söz edilemez.

Tenkis davasının karşı tarafı, mirasbırakanın saklı paylar üzerinde tasarrufta bulunarak kazandırmayı yapmış olduğu üçüncü kişidir. Davalı olarak işte bu üçüncü kişi gösterilecektir. Bu üçüncü kişinin aynı zamanda bir diğer mirasçı olabilmesi de mümkündür. Bununla birlikte, tenkis yükümlüsünün bu malı tenkisten kaçırmak için üçüncü kişiye devretmesi ve üçüncü kişinin bu maksadı bilerek malı devralması durumunda; tenkis davasının mirasbırakandan devralan kişiden devralan üçüncü kişilere açılması da mümkündür.

Davada görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleridir. Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarına tecavüz edildiğini öğrendikleri andan itibaren bir yıldır. Vasiyetnameler hakkında açılacak davalar vasiyetnamenin açıldığı tarihten ve diğer tasarruflar hakkında mirasın açılmasından itibaren on yıl geçmekle düşer.

Bahsedilen süreler zamanaşımı süresi olmayıp hak düşürücü sürelerdir. Bu nedenle davaların zamanında ve doğru bir şekilde açılması kritik önem arz etmektedir. Tenkis davaları ve malvarlığına ilişkin diğer dava türlerinin alanında uzman bir avukat tarafından yürütülmesi, davanın işleyişi bakımından yararlı olacaktır. Tenkis davası ve diğer konularda hukuki yardım ve talepleriniz için info@esinozatan.ev.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz.

Ses ve Görüntü Kayıtlarına İlişkin KVKK Aydınlatma Metni

Kişisel verilerin işlenmesi hakkındaki bu aydınlatma metni, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında gerçekleştirilecek aydınlatma yükümlülüğü sırasında uyulacak usul ve esasları belirleyen “Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” kapsamında hazırlanmıştır.

  1. Aydınlatma Metninin Kapsamı

Etkinlik esnasında salon içerisinde yapılan ses ve görüntü içeren kişisel veri toplama faaliyetleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Kişisel Verilen Korunması Kanunu’na (“KVKK”) ve ilgili diğer mevzuata uygun bir biçimde yürütülmektedir.

… Şirketi (“Şirket”) olarak kişisel verilerinizin güvenliğine ve mahremiyetine oldukça önem veriyor ve bu verilerinizi işlemek ve muhafaza etmek için mümkün olan en üst seviyede güvenlik tedbirlerini almaya çalışıyoruz. Kişisel verilerinizi, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“KVKK”) ve ilgili yasal mevzuat kapsamında ve “veri sorumlusu” sıfatımızla aşağıda açıklanan amaçlarla işlemekteyiz.

  1. Kişisel Verilerin Toplanma Amacı

Etkinlik katılımcıları olarak, etkinlik esnasında çekilmiş fotoğraflarınız kişisel veri olarak tarafımızca toplanmaktadır. Tarafınızın açık rızası ile toplanacak bu veriler tarafımızca hizmet kalitesinin arttırılması, ürün ve hizmetlere ilişkin kampanya, promosyon, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde bulunulması ve bu konularda bilgi verilmesi amaçlarıyla işlenecektir.

  1. Açık Rıza

Şirket tarafından işlenecek kişisel veriler, 6698 sayılı Kanun kapsamında ilgili kurumun “açık rızası” alınarak işlenir. Açık rıza; belirli bir konuya ilişkin, bilgilendirilmeye dayanan ve ilgili kişinin özgür iradeyle açıklayacağı rızasını ifade eder.

İşbu aydınlatma metninin okuyup anlaşılarak imzalanması, verileri işlenecek kişinin açık rıza beyanı olarak nitelendirilecektir.

  1. Veri Sahibinin Hakları

KVKK’nın “İstisnalar” başlıklı 28. maddesinde öngörülen haller saklı kalmak kaydıyla, Kanun’un 11. maddesi çerçevesinde şirketimize başvurarak, kişisel verilerinizin;

  • İşlenip işlenmediğini öğrenme,
  • İşlenmişse buna ilişkin bilgi verilmesini talep etme,
  • İşlenme amacını ve bu amaca uygun kullanılıp kullanılmadığını öğrenme,
  • Yurt içinde veya yurt dışında aktarıldığı üçüncü kişileri bilme,
  • Eksik veya yanlış işlenmiş ise düzeltilmesini isteme,
  • Kanun’un 7. maddesinde öngörülen şartlar çerçevesinde kişisel verilerinizin silinmesini veya yok edilmesini isteme,
  • (e) ve (f) bentleri uyarınca yapılan işlemlerin kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesini isteme,
  • Münhasıran otomatik sistemler ile analiz edilmesi nedeniyle aleyhinize bir sonucun ortaya çıkmasına itiraz etme,
  • Kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle zarara uğramanız hâlinde zararın giderilmesini talep etme, haklarına sahipsiniz.

Başvurular, şirketimize ait “…” adresinde yer alan ‘Veri Sahibi Başvuru Formu’  doldurulduktan sonra, aşağıda yer alan yöntemlerle yazılı veya elektronik ortamda yapılabilecektir.

Yukarıda belirtilen haklarınızı kullanma ile ilgili talebinizi, 6698 sayılı Kanunu’nun 13. maddesinin 1. fıkrası ve 30356 sayılı ve 10.03.2018 tarihli Veri Sorumlusuna Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ gereğince Türkçe ve yazılı olarak veya kayıtlı elektronik posta (KEP) adresi, güvenli elektronik imza, mobil imza ya da şirkete daha önce bildirilen ve sistemimizde kayıtlı bulunan elektronik posta adresini kullanmak suretiyle iletebilirsiniz. Başvurularda sadece başvuru sahibi kişi hakkında bilgi verilecek olup diğer aile fertleri ve üçüncü kişiler hakkında bilgi alınması mümkün olmayacaktır. Şirketin cevap vermeden önce kimliğinizi doğrulama hakkı saklıdır.

Başvurunuzda;

  • Adınızın, soyadınızın ve başvuru yazılı ise imzanızın,
  • Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için T.C. kimlik numaranızın, yabancı iseniz uyruğunuzun, pasaport numaranızın veya varsa kimlik numaranızın,
  • Tebligata esas yerleşim yeri veya iş yeri adresinizin,
  • Varsa bildirime esas elektronik posta adresi, telefon ve faks numaranızın,
  • Talep konunuzun,

bulunması zorunlu olup varsa konuya ilişkin bilgi ve belgelerin de başvuruya eklenmesi gerekmektedir.

Yazılı olarak talepte bulunulması halinde:

Veri Sahibi Başvuru Formu’nun ıslak imzalı bir nüshasını, kimliğinizi tespit edici bir belge ile şahsen veya 11. Madde kapsamında sayılan haklara ilişkin başvuru yapmaya yetkili olduğunuzu gösterir ve noter tasdikli bir vekâletname ile vekaleten teslim edebilir ya da noter aracılığıyla “…” adresine gönderebilirsiniz.

Elektronik olarak talepte bulunulması halinde:

Veri Sahibi Başvuru Formu’nu, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nda tanımlı olan “güvenli elektronik imza” sertifikasına sahip bir elektronik ya da mobil imza ile imzalayarak, “Şirketimiz Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) adresi olan “…”adresine gönderebilirsiniz.

Şirketimiz ilettiğiniz taleplerinize talebinizin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içerisinde, Veri Sorumlusuna Başvuru Usul Ve Esasları Hakkında Tebliğ’ in 7. maddesinde belirlenen işlem ücreti karşılığında, yazılı olarak veya elektronik ortamda cevaplandırılacaktır.

Talebinizin niteliğine göre kimlik tespitine olanak sağlayacak bilgi ve belgelerin eksiksiz ve doğru olarak tarafımıza sağlanması gerekmektedir. İstenilen bilgi ve belgelerin gereği gibi sağlanmaması durumunda, şirket tarafından talebinize istinaden yapılacak araştırmaların tam ve nitelikli şekilde yürütülmesinde aksaklıklar yaşanabilecektir. Bu durumda, şirket kanuni haklarını saklı tuttuğunu beyan eder. Bu nedenle, başvurunuzun talebinizin niteliğine göre eksiksiz ve istenilen bilgileri ve belgeleri içerecek şekilde gönderilmesi gerekmektedir.

  1. Kişisel Verilerin Saklanma Süresi

Şirket, kişisel verilerin işleme amacının ortan kalkması, kanunlar ve diğer sair mevzuat kapsamında belirlenen zorunlu saklama sürelerinin dolmasıyla bilirlikte kişisel verileri imha eder (kişisel verileri siler, yok eder veya anonim hale getirir).

  1. İstisnai Haller

Şirket, sınırlı hallerde işbu Aydınlatma metni hükümleri dışında kullanıcılara ait bilgileri üçüncü kişilere açıklayabilir. Bu durumlar, Kanun, Yönetmelik vb. yetkili hukuki otorite tarafından çıkarılan ve yürürlükte olan hukuk kurallarının getirdiği zorunluluklara uyulmasının gerektirdiği haller, yetkili idari ve adli otorite tarafından usulüne göre yürütülen bir araştırma veya soruşturmanın yürütümü amacıyla kullanıcılarla ilgili bilgi talep edilmesi halleri ve kullanıcıların haklarını veya güvenliklerini koruma amacıyla bilgi verilmesinin gerekli olduğu hallerdir.

ONAY

Yukarıda yer alan KVKK kapsamında aydınlanma metnini okudum, anladım. Etkinlik kapsamında, görüntü, ses kaydı ve diğer kişisel verilerimin toplanarak yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda işlenmesine açık rıza veriyorum.

 

VERİ SORUMLUSU

AD-SOYAD

İMZA

 

 

 

 

 

VERİ SAHİBİ

AD-SOYAD

İMZA

 

Vesayet Nedir?

Vesayet Nedir?

Vesayet, 4271 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda sınırlı sayıda sayılmış bazı kişilerin, kişilik haklarının korunması amacıyla mahkeme kararı ile kısıtlanarak kendilerine “vasi” atanmasını ifade eden hukuki bir kurumdur.

  • Vesayet ilişkisinin tarafları “kısıtlı” ve “vasi”dir. Velayet altında bulunmayan küçükler ve bazı erginler kısıtlı olabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 404 ila 406.maddeleri uyarınca:
  • 18 yaşını doldurmamış ve velayet altında bulunmayan her çocuk
  • Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olanlar
  • Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı veya kötü yaşam tarzı olanlar
  • Bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı ceza alanlar

vesayet altına alınırlar. Bu durumlarda vasi atanması kişinin inisiyatifinde olmayıp, vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemelerince zorunlu vasi ataması yapılacaktır.

Yukarıdaki haller dışında, kişinin kendisi; yaşlılık, engellilik, tecrübesizlik gibi durumlarda vesayet altına alınmayı yani mahkemece kendisine bir vasi atanmasını talep edebilir.

“Vasi” olabilmek için ise her şeyden önce gerçek kişi olma şartı aranır. Yani, şirket veya kamu kurumu gibi tüzel kişiler vasi olamazlar. Vasi olarak atanacak kişi, reşit olmalı ve kısıtlı olmamalıdır. Kısıtlılar, kamu hizmetlerinden yasaklı olanlar, kısıtlı adayı ile arasında menfaat çatışması bulunanlar ve kısıtlı adayı ile arasında düşmanlık bulunanlar vasi olamaz.

VASİLİK DAVASI

Kendisine vasi atanmasını isteyen kişi, yerleşim yerindeki sulh hukuk mahkemesine dilekçesini sunarak vasi tayini talep edebilir. Böyle bir durumda, kişi vasilik istemini hangi sebebe dayandırıyorsa, yaşlılık, engellilik gibi, bunu ispatlaması gerekmektedir.

Vasilik davası, kısıtlı adayının yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesinde, hasım göstermeksizin açılır. Vasiliği gerektiren durum açıkça belgelendirmelidir. Bu hususta örneğin yaşlı ve hasta kısıtlı adayının hastane raporları delil olarak sunulabilir.

Vasilik davası süresince, kısıtlı adayının banka hesaplarına bloke konulur. Bu sebeple dava sürecinin titizlikle yönetilmesi ve herhangi bir yanlışlık yapılmaması büyük önem arz etmektedir. Kısıtlı adayının, zaten zor durumda olduğu düşünülünce; bu sürecin konuya hakim bir avukat tarafından yürütülmesi faydalı olacaktır.

Dava sonucu kişi kısıtlanır ve kendisine 2 yıl süreyle bir vasi atanır. Bir kimseye birden çok vasi atanması da mümkündür. Vasilik zorunlu bir görev olup yalnızca kanunda sayılı belirli kişiler vasilikten kaçınabilir. Bu kişiler:

  • Altmış yaşını doldurmuş olanlar,
  • Bedensel engelleri veya sürekli hastalıkları sebebiyle bu görevi güçlükle yapabilecek olanlar,
  • Dörtten çok çocuğun velisi olanlar,
  • Üzerinde vasilik görevi olanlar,
  • Cumhurbaşkanı, TBMM üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcıları, Bakanlar,
  • Hâkimlik ve savcılık mesleği mensupları,

olarak Türk Medeni Kanununda sayılmıştır. Bu kişiler vasi olarak atandığının kendisine tebliğinden itibaren 10 gün içinde vesayet makamına bildirimde bulunarak vasilikten kaçınma hakkını kullanabilirler.

Bu kişiler dışında vasi olarak atanan kişi 2 yıl süreyle görev yapacaktır. Bu süre ikişer yıl olarak uzatılabilir. Vasi atanan kişi, 4 yılın sonunda görevden çekilebilir.

Vesayet makamı sulh hukuk mahkemesi, denetim makamı ise asliye hukuk mahkemesidir. Vasi tarafından yürütülen görevler vesayet makamı tarafından tayin edilir, vasinin kısıtlı adına yaptığı iş ve işlemler ise denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesi tarafından denetlenir.

VASİNİN GÖREVLERİ

Vasi, kısıtlının kişilik ve malvarlığı haklarını korumakla yükümlüdür. Bunun dışında vasilerin kısıtlının malvarlıkları ile ilgili defter tutma zorunluluğu bulunmaktadır. Vasi, yılda en az bir kez vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesine bilgi verir.

Vasi, aşağıda belirtilen görevlerini yerine getirirken mutlaka vesayet makamının iznini almalıdır:

  • Taşınmazların alım ve satımı,
  • Vesayet altındaki kişinin borç verme borç alma, sahibi olduğu bir eşyanın bir kişiye ödünç verilmesi,
  • Çek veya senetle borçlanma,
  • Kira sözleşmesi yapma,
  • Miras paylaşılması ve miras devri,
  • Hayat sigortası yaptırma,
  • Vesayet altındaki kişinin eğitim, bakım ve sağlık kurumlarından herhangi birine yerleştirilmesi,
  • Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.

Aşağıdaki durumlarda vasi, vesayet makamıyla birlikte, denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesinin de iznini almalıdır:

  • Vasisi olduğu kişinin evlat edinilmesi,
  • Bir ülkeye ait vatandaşlığa giriş ve çıkış,
  • Miras kabulü ya da miras reddinin yapılması,
  • Vesayet altındaki küçüğün ergin sayılması.

ATANAN VASİYE İTİRAZ VE VASİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ

Vasi atamasına ilişkin ilgililer, vasinin öğrenildiği günden itibaren 10 gün içinde itirazda bulunabilir. İtiraz, kararı veren vesayet makamına yapılır. Bunun dışında, vesayet kamu yararını ilgilendirildiğinden, vasi atamasına ilişkin açılacak davanın geri çekilmesi veya davadan feragat edilmesi söz konusu değildir.

Vasinin görevden alınması veya değiştirilmesi mümkündür. Vasi, görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır ya da güveni sarsıcı davranışlarda bulunur veya borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından görevden alınır. Ayrıca vasinin görevini yapmakta yetersizliği nedeniyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı vasiyi görevden alabilir.

Bu haller dışında, ayırt etme gücüne sahip olan kısıtlı ve her ilgili, vasinin görevden alınmasını talep edebilir. Vesayet makamı vasiyi dinler ve gerekli araştırmayı yapar. Bu durumlarda mahkeme vasiyi görevden alır ve yerine yeni bir vasi atar.

VASİLİĞİN KALDIRILMASI

Vesayet ilişkisini oluşturacak en önemli hallerden biri velayet altında olmayan küçüğün durumudur. Bu hallerde, küçüğün velayetinin alınması veya ergin olmasıyla vasilik sona erer.

Vesayet oluşturan bir diğer hal, hürriyeti kısıtlayıcı sebeptir. Bu hallerde kişinin hapis halinin sona ermesiyle vesayet sona erer.

Ölüm ve gaiplik halinde de vesayet sona erecektir.

Bu hallerin dışında, vesayeti gerektiren halin ortadan kalkması halinde mahkeme re’sen veya ilgililerin talebi üzerine vasiliği kaldırır. Madde bağımlığı, kötü yaşam tarzı gibi hallerin ortadan kalktığı durumlarda kişinin vesayetin kaldırılmasını isteyebilmesi için en az bir yıldan beri bu sebeplerle bir şikayete sebep olmamış olması gerekmektedir.

Vesayet, akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle tesis edildiyse bu sebeplerin ortadan kalktığı resmi sağlık kuruluşu raporuyla tespit ettirilerek vesayet kaldırılır.

Kişi kendi isteği ile vasi atanmasına sebebiyet verdiyse, vasiliğin kaldırılması yine bu vesayet sebebinin ortadan kalkmış olmasına bağlıdır.

Vasi atanmasına ilişkin hukuki yardım talepleriniz ve dava vekilliği için info@esinozatan.av.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz.